Depremlere dayanıklı yapılar inşa etmeli
“Hangi yapı, güçlü bir depremde yerle bir olmaz ki?” diyeceksiniz belki ama tarihî yapıların yüzyıllardır ayakta dimdik durmasını neye bağlayabilirsiniz?
Temelleri sağlam, doğru teknikle ve titiz bir işçilikle bu mümkün ise ve geçmiş deneyimlerimiz bize bunu gösteriyorsa, peki toplumları etkileyen büyük olaylarda neden yerle bir oluyoruz?
Sağlam bir stratejinin etrafında kurgulanan teknolojik yatırımlar ve profesyonel bir ekiple sarsıntıyı hissetsek de ufak tefek çatlaklar dışında yıkılmamız pek mümkün değil.
Doğru içgörü
“Bir durup kendi içimize, kendimize dönelim”, son yılların popüler cümlelerinden biri. Çok da doğru aslında. Kendimden örnek vermek gerekirse; reklamın her dalı her zaman ilgimi çekmiştir. Kreatif bir yeteneğim olup olmadığını da deneyimledim. Hatta yıllar önce, Publicis Groupe bünyesinde… Tabiri caizse, “piyasa işi” yapmanın ötesine geçemeyeceğimi fark ettiğimde de medyanın farklı dalları ile tanıştım. Sonrasında kendimi kendi akışıma bırakarak ilerlemeye devam ettim, ediyorum. Hangi sektörde çalışırsanız çalışın, farkındalığınız geliştikçe temelleri sağlamlaştırırsınız. Hem kendiniz hem de markanız için. Bir markanın kendine dönüp bakması için sizlerin bu farkındalıkta olması gerekli. Çünkü sizinle birlikte bir yapı oluşmaya başlar.
Kültürel değişimler
“Yaşadığın yer kaderindir.” Bu lafa çok gülerim. Bizleri etkileyen içinde yaşadığımız ülke, coğrafya, ekonomik koşullar gibi birçok faktör var. Ama popüler toplum hareketlerinde de diğerinden uzak kalmama gibi bir dürtü de mevcut insanoğlunun bünyesinde. Bu hangi milletten olursanız olun böyle. Tüm dünya toplumlarını etkileyen dönem dönem ya da aynı anda benzer koşullar mevcut. Örneğin şu an Amerika’nın ekonomisi… Konunun içine girmeyeceğim ama anlatmaya çalıştığım şu: Kültürler birbirine benzemeye başlıyor ve dijital dünyadaki hızlı tüketim ve ulaşabilir olmanın getirdiği ani değişimleri yaşıyoruz artık. Peki bu noktada nasıl bir hamle yapmalıyız? İnternet alışkanlıkları, reklamların farklılaşması, sık tüketim kanalları ve içerikler, podcast’in etkisi, gaming dünyasındaki büyüme…
Tüketici dediğimiz satın alan kişilerin alışkanlıklarının hızla değişime uğradığı bir dünyada online ve offline reklamların etkili olmasını nasıl sağlayacağız? Kreatifin gücünü, medya satın alma kanalları ile birleştirerek ilerlemek sadece dijital ya da sadece TV yaklaşımından sıyrılarak bir bütün gözüyle bakmak yapıyı sağlamlaştırmaz mı?
Her şey bize özel
Daha da kendimize döndüğümüz ve yalnız kaldığımız pandemi dönemi ile birlikte, “kişiselleştirilmiş reklam” tanımının en doğru zamanında hızlı aksiyon alabilen markalar bu durumdan en az etkilenenler oldu. Markaların hem mevcut hem de potansiyel müşterilerine ulaşırken farklı kanalları kullanması gerektiğini ve artık daha da cesur olmamız gerektiğini hep birlikte deneyimlemiş olduk. Dijital dünyanın (ve yavaş yavaş offline kanalları da dâhil ettiğimiz) popüler satın alma yöntemlerinden biri olan programmatic yayınlarında DCO’nun (Dynamic Creative Optimization) önemli bir hâle gelmesini de tetikledi. “Banner çoklama”nın ötesine geçerek, gerçek zamanlı -kişinin davranışlarını doğru analiz ederek- reklamcılık dünyasına farklı bir biçim verdi. Online ve offline kanalların artık birbiri ile konuştuğu farklı platformları birleştirdiğimiz o çok değerli “data”mıza “kişiselleştirilmiş reklam”lar ile daha fazla etkileşime geçebilir olduk. Influencer, YouTuber gibi yeni terimler çıkaran bizlerin daha da özel hissetmesini sağlamanın teknolojiyi doğru bir teknikle kullanmaktan geçtiğini düşünüyorum.
Hücrelerin makineler ile olan güç birliği
“Makineler işimizi mi çalacak?”, yine çok güldüğüm cümlelerden biri. Makineler hayatımızın bir parçası evet. Telefonumuz, bilgisayarımız yanımızda olmadan uyuyamaz hâle geldik. Fakat kullandığımız ve burada elimden geldiğince yalın bir şekilde aktarmaya çalıştığım dijital teknolojilerin, dashboard’ların yardımı ile artık potansiyel müşterilerimize daha rahat erişir ve hatta onlara özel reklamlar gösterir olduk. “Machine learning” dediğimiz, teknolojilerin yapay zekâları sayesinde işimiz kolaylaşmış olsa da, insan faktörünü asla bir kenara koyamayız. Bu yapay zekâların belli bir zamanda öğrenim süreçleri oluşuyor ve “data”larımızı toplayabiliyoruz. Fakat bu dataların ne olduğunu, elde ettiğimiz değeri nasıl kullanacağımızı da insanlar belirliyor. Onların, tabiri caizse “titiz işçiliği” sayesinde de markalarımızı ileriye taşıyabiliyoruz. Makineler ve teknolojiler hayatımızda olmaya devam edecek ama insanlar da öyle.