Dijital göçebe mi, modern serseri mi?
Göçebelik: “Dar anlamıyla, zamana ve mekâna bağlı kalmaksızın, doğanın kendilerine yaşama fırsatı verdiği yerlere doğru insanların sürekli ya da mevsimlik olarak hareket etme hâli…”
Biz de son 10 yıldır fiziksel dünyadan dijital dünyaya yavaş yavaş başlattığımız göçebelik sürecimizi pandemi ile hızlandırdık, zirveye taşıdık. Tanımdaki gibi “doğanın” bize yaşama fırsatı verdiği yerler yerine, bütçemizin ve keyfimizin kahyasının fırsat verdiği yerlere doğru hareket etme hâlindeyiz.
Yaş ayrımı olmaksızın her jenerasyondan insan, farklı kültürlere sahip şirketler olarak, hepimiz yüzümüzü bu tarafa çevirdik. Hayatımızı buna göre yaşıyoruz.
Her gün biraz daha gelişen teknoloji sayesinde ya da “yüzünden” diyelim, günlük hayatımızı neredeyse bir internet bağlantısına ihtiyaç duymadan idame ettirmemiz oldukça zor. Bu denli büyük bir değişim ve gelişim, beraberinde yeni kavramların da ortaya çıkmasına neden oldu. Pandemi ile hayatımıza giren “esnek çalışma modelleri ve evde eğitim”, dünyayı görmek ve aileleriyle kalıcı anılar yaratmak isteyen yeni bir dijital göçebe türünün başlamasına yardımcı oldu. Artık daha fazla insan, uzaktan seyahat etmelerine ve çalışmalarına olanak tanıyan, konumdan bağımsız, teknoloji etkin bir yaşam tarzını benimsemeyi tercih ediyor. Yakın tarihli bir Lonely Planet anketine göre, “her yerde çalışan” yani “Dijital Göçebe” olarak adlandırılıyor ve her geçen bu yaşam tarzını seçen insan sayısı artıyor.
Artık ofisimiz çantamızdaki dizüstü bilgisayarımız, hobilerimiz telefonumuzdaki uygulamalar, sevdiklerimiz ise cep telefonlarımızdaki numaralar, yüzler oldu. Biz ise her yerdeyiz. Artık pek çoğumuz, gönüllü birer “dijital göçebe”yiz. Artık biz neredeysek; okullarımız, işimiz, sosyal yaşamımız da orada.
Sayılarla dijital göçebelik
%49’u kadın, %51’i erkek olan dijital göçebelerin sayısı tüm dünyada 35 milyonu buldu. Yaklaşık %70’i 24 ile 44 yaş arasında, %35’i ise 45 ile 54 yaş arasında. Genel olarak ABD, Portekiz, Almanya ve Brezilya’da yoğun olarak bulunuyorlar.
Eğer dijital göçebeler bir ülke olsaydı, nüfus büyüklüğüne göre dünya genelinde 41. sırada olup Kanada ve Fas’tan hemen sonra yer alırdı. Gayrisafi millî hasıla sıralamasında dünyada 22. sırada olurdu.
Dijital göçebelerin ekonomiye kattığı değer yaklaşık 787 milyar dolar yani Türkiye’nin gayrisafi millî hasılasına yakın.
Bu da demek oluyor ki, dijital göçebeler aslında birer gizli ekonomi kahramanı.
Genellikle %66’sı, 3 ila 6 ay arasında tek bir yerde kalmayı tercih ediyor. %80’i bir yerde üç ay ila dokuz ay arasında kalıyor.
Dijital göçebelerin çoğu kendi işlerini yapıyor. Yüzde 17’si ise şirketler tarafından istihdam ediliyor ve bu oran pandemi sonrasında da uzaktan çalışma ile büyüyerek devam ediyor. Dijital göçebelik her ne kadar iş sahipleri üzerinden ilerliyormuş gibi görünse de, alınan yeni kurumsal kararlar ve salgın sonrası artan hibrit ve evden çalışma sistemiyle maaşlı çalışanlar için de gelecek vaat ediyor. Dijital göçebelerin %23’ü başka bir yere kıyasla evlerinde ya da konaklama yerlerinde çalışmayı tercih ediyor.
Hangi meslekler buna uygun?
Dijital göçebeler arasındaki en yaygın meslekler pazarlama, bilgi teknolojileri, tasarım ve e-ticaret uzmanlığı ve yazarlık.
%14’ü ise mimarlık, tıp, hukuk, şehir planlama, mühendislik gibi, dijital göçebeler ile pek de fazla ilişkilendirilmeyen alanlarda mesleklere sahipler. Gün geçtikçe ve dijital göçebelerin sayısı arttıkça yeni meslek gruplarının da bu kervana katılacağını tahmin etmek pek de sürpriz olmaz.
Dijital göçebelerin ortalama kazançları aylık 1.875 dolar, yıllık 22 bin 500 dolar. Yaşam kararları özgürlük üzerine kurulu ve baktıkları iki ana faktör: yaşam maliyeti ile hızlı ve erişilebilir internet.
“Tek başıma olsaydım yapardım” demeyin!
Tek yaşayan bireylerden sonra aileler de dijital göçebe yaşam tarzını benimsiyor. İlk başlarda, dijital göçebeler, hostelden hostele sırt çantasıyla seyahat eden, dizüstü bilgisayarlarını takabilecekleri yerler arayan yirmili yaşlarda insanlar olarak düşünülürdü. 10 yılı aşkın süredir bu unvanla yaşayanlara artık; evden çalışanlar, dünyayı gezmek isteyen emekliler ve online eğitim alan çocuklara sahip ebeveynler de katıldı. Neredeyse yarısı evli olan dijital göçebelerin %70’i ailelerini yanlarında götüren ebeveynlerden oluşuyor.
Dijital göçebelik, yaşam tarzıyla doğrudan ilgili bir kavram. Dolayısıyla bu yolda ilerlemek için yaşam tarzını değiştirmek ve doğru platformlarla ilerlemek gerekiyor.
Son yıllarda, mülklere değer vermekten deneyimlere odaklanmaya doğru bir geçiş oldu. Özellikle milenyum kuşağı bu eğilimi besliyor. Pahalı saatlere veya lüks arabalara para harcamak yerine, genç nesiller; konserler, dünya turları, adrenalin sporları ve aşçılık dersleri gibi deneyimlere yatırım yapmayı tercih ediyor. Bir araştırmaya göre Y kuşağının dörtte üçü, bir ürün satın almak yerine, zor kazanılan paralarını heyecan verici bir deneyim veya olaya harcamayı tercih ediyor. Ayrıca Y kuşağının %55’i etkinliklere ve canlı deneyimlere her zamankinden daha fazla para harcadıklarını söylüyor.
Bu “yerden bağımsız” yaşam tarzına olan ilgi, dijital göçebe vizelerine olan ilgiyi de tetikledi. Trend izleme sitesi Exploding Topics’e göre “göçebe vizesi” terimi için yapılan aramalar son 5 yılda %2400 gibi inanılmaz bir artış göstermiş. Sonuç olarak ülkeler, uzun süreli oturumlar için dünyanın dört bir yanından insanı cezbetmek amacıyla vize seçenekleri sunuyor. Örneğin Brezilya, yabancı işverenler için çalışan göçmenlere hem geçici hem de oturma izni verilmesi yönünde bir düzenleme yaptı. Bugüne kadar toplam 46 ülke göçebe vizesi kervanına katıldı.
Sonuç olarak, üretken olmak için artık günde sekiz saat, haftada beş gün masanıza zincirlenmiş olmanıza gerek yok. Bunun yerine; dünyayı görebilir, hayatın her kesiminden insanlarla tanışabilir ve istediğiniz yerde, istediğiniz zaman çalışmakta özgür olabilirsiniz.