HATA YAPIN!
Açıkçası nasıl başlamam gerektiği konusunda biraz kaygılıyım.
İletişim ve pazarlama sektöründe, böylesi bir grubun kendi hâlinde bir üyesi olarak sektöre ya da en azından işin orijinine dair yazmalıyım. Bunun da ötesinde, hata yapıp batırmamalıyım. Hâsılı görev zor.
Lakin yazımı, her zaman işe yaradığı söylenen ve önerilen bir yöntemle sürdürmeye karar verdim: Kendi hayatımdan yola çıkıyorum. Voila!
Aklım başıma geldiğinden beri çizerim. Fena da değilimdir. İlkokul yıllarımdan önce keşfettiğim bu “durum”, ortaokul ve lise yıllarında “bir mesleğe” dönmüştü yüzünü. Gençliğimin baharında, dayak yememek için okulun kabadayılarının resim ödevlerini yapmaya başladım. ÖSS ve ÖYS’den çuvalladığım delikanlılığımdaysa kalem kabiliyetim, ailenin tek üniversitelisi olma şansını yakalamamın tek yolu olmuştu.
Sonrası malum, hızla geçti. Staj, çaylaklık, dilli kaşarlı mesailer, “Başka bir şeyler mi denesem”ler… Çoğumuzun bildiği, geçtiği yollar… Tüm bu süreçte yeteneklerimi ve yeterliliklerimi sınayıp durdum. Bolca hata yaptım.
Sonra uzunca bir süre hayatımı illüstrasyon yaparak kazandım (Reklam ajanslarıyla yapamadım belki bu işi, ama olsun). Çizerek hayatımı kazanmak hep hayalimdi. Ticari bir iki hata yüzünden sona erdi bu dönem ya, olsun.
Derken oturdum, eskizlerimden yola çıkan öyküler yazma cüretinde bulundum, ki bu cidden en yumuşak tabirle halt etmekti. Onlarca haklı “bırak bu işleri” yol göstermelerine rağmen bırakmadım o işleri. Tonlarca biçimsel ve yazınsal hata ve yayınevlerinden yenen ret üstüne ret. Ve fakat sonra bilinen ya da bilinmeyen 3-5 dergide yayımlandı yazdıklarım (ve nihayet bir öykü dosyam oldu elimde), bir kitap sahibi olmak hâlâ hayalim, ufaktan ürpertse de…
Sonra üniversite arkadaşlarımla bir müzik grubu kurduk. Müzikal hatalar burada da bırakmadı yakamı(zı). Ve sonra 3-5 yerde sahne aldık. Şimdi minik bir maxi single’ımız var. Bu da hayalimdi.
Analog fotoğraf mı çeksem dedim bir dönem. Çektim, banyosunu yaptım, bastım. Filmler yaktım, aşırı pozladım, kimyasal dengelerini tutturamadım. Ama sonra “fena olmuyorlar” dedim, minik de olsa karma bir sergide yer aldı birkaç karem. Bu da -küçük de olsa- hayalimdi.
Yukarıdaki örneklerin hiçbirini kariyer için, müşkülpesent bir planlamayla kurgulamadım (belki öyle yapmalıydım). Özellikle genç arkadaşlarıma demem o ki; şans eseri sahip olduğum merak ve kısmi beceriler, yaptığım/yapacağım tüm hatalarıma rağmen günümüz dünyasını “kendimce” anlamama ve ona “yine kendimce” ayak uydurmama yardım etti, ediyor. Zira bence; ülkemizin tüm gayri dostane şartlarına rağmen, geceleri deliksiz bir uyku çekebilmenin yolu dünyayı anlamaktan; doğru ya da yanlış ille de anlamaktan geçiyor.
Evet şartlar çok sert, evet artık sektörde ürettiğimiz değerler hem daha ucuza hem de çok daha hızla tüketiliyor. Ancak yapabileceğim(iz) daha iyi bir şeyim(iz) yok. Mümkün olduğunca çok şey merak edip, çok şey denemeliyiz. Elbet her konuda rekabetçi olamayız. Gerek var mı, emin de değilim. Emin olduğum, olabildiğince fazla konuda edeceğimiz bir iki kelamın olması gerektiği.
Daha büyük bilinç ve birikim sularına ulaşabilmenin yolu, bu minik akarsu kanallarından geçiyor kanımca. Kendi kendimizi örselemediğimiz, önünü kesmediğimiz meraklarımız/tutkularımız
-artık adı her neyse- olan bu akarsu kollarını beslemek ve takip etmek önemli. Zaman zaman yorularak, yolları esneterek, şartları eğip bükerek. Bolca hata yaparak…
Bu sektörün herhangi bir dalında ya da bu ülkede herhangi bir şekilde değer üretecek genç arkadaşlara naçizane tavsiyem merak kanallarını açık tutmaları ve hata yapmaktan korkmamaları…
Sık ve yeni hatalar yapmalı insan. Çünkü bu yazı ve bu dünyada geçirdiğim 42 yıl dâhil olmak üzere “gerçekten” emin olduğum ve bildiğim tek şey var, o da hata yapmıyorsak hiçbir şey yapmadığımız.
Bu dünyadan hiçbir şey yapmadan geçip gitmemeli insan.