Ipsos, insanların nasıl yaşadıkları, pazarlama faaliyetlerimizi nasıl yaptığımız ve insanları hangi yollarla anlamaya çalıştığımız gibi konuları derinlemesine etkileyecek 9 tane trend belirledi. Dünyayı yeniden şekillendirecek bu 9 mega trende hep birlikte bakalım:

Dinamik Toplumlar

Toplumun fırsatları ve tehlikeleri… Gelişmiş ülkelerde nüfus yaşlanıyor, gelişmekte olan ülkeler nispeten daha genç, büyüyen orta sınıf ise fırsata dönüşebilir.

Dünya nüfusu büyümeye devam ediyor. 2050 yılına geldiğimizde nüfusun 10 milyarı bulacağı öngörülüyor. Fakat dünya nüfusu yaşlanıyor; 1975’te 22 olan ortalama yaş, 2015’te 29, 2050’de ise 31 olacak, gelişmiş ülkelerde ise ortalama yaşın 45 olacağı öngörülüyor.

Global Orta Sınıf da artış gösteriyor, örneğin 2030 yılında dünyadaki global orta sınıfın üçte ikisi Asya kıtasında yaşıyor olacak. Birçok marka ve hizmet için bu büyüyen ve zenginleşen pazara girmek iyi bir fırsat olabilir. Bu bölgedeki tüketicileri anlamak en önemli adımlardan biri olabilir.

Çoğalan Fırsatlar ve Artan Eşitsizlik

Gelişmekte olan ülkelerdeki gençler hayatın daha iyi olacağına inanıyor. Türkiye’de 30 yaş altı gençlerin yüzde 47’si bu konuda optimistken dünya ortalaması ise yüzde 37… İspanya (yüzde 16), Fransa (yüzde 16) ve Belçika (yüzde 12)’daki gençler ise bu konuda daha pesimist düşünüyorlar.

Artan Eşitsizlik ise bizleri endişelendiriyor. Türkiye’den araştırmaya katılanların yüzde 84’ü artan eşitsizlikten endişe duyduklarını belirtiyor.

Mega Şehirler

Mega Şehirler, şehirsel süper güçler mi yoksa insani felaketler mi?

Dünyadaki şehir nüfusu her gün 50,000, her ay 1.5 milyon ve her yıl 18 milyon kişi olarak artıyor.

2014 yılında toplumun yüzde 54’ü şehirlerde yaşıyor gözükürken 2050 yılında şehirde yaşayan nüfusun oranı yüzde 66 olacak.

Belçika, Japonya Arjantin, İngiltere, Fransa, ABD gibi ülkelerin vatandaşlarının çoğu, şehirde yaşamak zorunda olduklarını düşünüyor. Öte yandan Hindistan ve Çin vatandaşları ise şehirlerde yaşamak istediklerini belirtiyorlar.

Artan İletişim ve Azalan Mahremiyet

Online olarak daha fazla zaman geçiriyoruz, daha fazla online alışveriş yapıyoruz. Bununla birlikte birçoğumuz devletin veya şirketlerin; internette ne aradığımız, hangi içeriği tükettiğimiz, ne yorum yaptığımız ve kime ne aldığımız gibi bilgileri içeren dijital ayak izlerimizi takip ettiğinden endişeleniyoruz.

Global internet kullanıcılarının yüzde 83’ü internete erişimin temel bir insan hakkı olduğunu söylüyor. Öte yandan global nüfusun yüzde 60’ının internet erişimi bulunmuyor.

Peki, artan online olma durumumuz davranışlarımızı etkiliyor mu? Çin’de yüzde 78’lik bir kitle bu günlerde sürekli olarak çok fazla ekrana baktıklarını ifade ediyor. Google’dan Eric Schmidt: “ Dikkatimizin dağılma oranı, bilgiye daha hızlı bir şekilde ulaşıyor olmamız gibi nedenler gerçekte bizim algılamamızı da etkiliyor” diyor. Nörobilimci Susan Greenfield ise: “Facebook ana sayfası beyin yapımızı değiştirebilir.” diyerek teknolojinin davranışlarımızdaki olası kalıcı etkilerini değerlendiriyor.

Daha Sağlıklı ve Daha Hasta

Ortalama yaşama süresi her yıl artıyor. Fakat hala yapacak çok şey var: dünya nüfusunun üçte biri yeterli sağlık hizmeti alacak olanaklara sahip değil. Dünya nüfusunun çoğu, fazla kilolu olmanın veya obezitenin, zayıflıktan daha fazla ölüme sebebiyet verdiği ülkelerde yaşıyor.

Bireysel Tercihlerin Yükselişi ve Topluluk Pazarlamasının Düşüşü

Her birimizin rakipsiz tercihleri ve zevkleri var ve bu tercihler git gide farklılaşıyor ve artıyor. Uluslararası markaların çoğalması bizlere daha geniş seçme olanakları ve daha uygun fiyatlar getiriyor.

Bireysellik Yükseliyor ve Sosyal Uyum Düşüşte
manavgat escort
“Ben Kültürü” nün, kolektif “Biz Kültürü” sorumluluğuna karşı yükselişi devam ediyor. Bu esnada kişisel açıdan baktığımızda da, ortalama aile konseptini yeniden tanımlayacak önemli sosyal değişimlerin olacağını öngörmek mümkün. Tek ebeveynli aileler çoğalıyor, aynı zamanda tek kişilik hanelerin sayısı da hızlı bir şekilde artıyor ve daha az insan evleniyor.

Kültürel Geçişkenlik ve Yükselen Aşırılıkçılık

İş hayatı ve şehir hayatı da multikültürel bir hal aldı. Çok çeşitli ülkelerden insanlarla iş yapıyor veya büyük şehirlerde hep birlikte yaşıyoruz. Dünya çapında profesyonellerle yapılan bir araştırmada iş yerinde diğer ülkelerden iş arkadaşlarıyla hangi dilde konuşuyorsunuz sorusuna yüzde 67 İngilizce, yüzde 5 İspanyolca, yüzde 4 Çince olarak yanıt veriyor. Dünya da en çok konuşulan ana dillere baktığımızda 1.4 milyar kişi ile Çince başı çekerken 588 milyon kişi ile Hindu ve Urdu dilleri, 527 milyon kişi ile İngilizce’nin 3. Sırada olduğunu görüyoruz.

Yine global bir araştırmaya göre “Günümüz dünyasında insanların çoğu dinleriyle kimlik kazanıyor.” açıklamasına katılanların oranı ortalamada yüzde 73 iken bu oran Türkiye’de yüzde 94 olarak gözüküyor.

İş Hayatında Aktif Olmak veya Olmamak

Hayatta sürekli aktif olmak bazılarımızı nefes almak, rahatlamak ve yaşanılan anla tekrar bağlantıya geçebilmek için inzivaya çekilmeye sevk ediyor ve bazılarımız daha iyi bir iş ve özel hayat dengesi beklentisinde oluyor. Sosyal duyarlılığın önemi gitgide artıyor. Güçlü sosyal duyarlılığı olan şirketler çalışmak için daha cazip yerler haline geliyor. Esnek çalışma ortamlarının ise gelecek 10 yılda daha da artacağı bekleniyor.

Yapılan global araştırmalara göre katılımcıların yüzde 46’sı başarılı olmak ve para kazanmak için kendilerini stres altında hissettiklerini belirtiyor. Bu oran Türkiye’den katılımcılarda yüzde 53’e çıkıyor.

Yine bir diğer araştırmaya göre yüzde 80’lik bir oran başarılı bir kariyere sahip olmaktansa iyi bir iş ve özel hayat dengesine sahip olmak daha önemlidir diyor.

Her beş Global çalışandan birisi en azından çalışma saatlerinin bir kısmında uzaktan çalışıyor. OECD ülkelerinde çalışma saatleri gitgide azalıyor, 2000 yılında 1845 olan yıllık çalışma saati 2010 yılında 1773’e düşmüş durumda.

Kaynak: IPSOS Araştırma Kütüphanesi