Üst
Connected One / Anasayfa  / Markaların FOMO Tuzağı

Markaların FOMO Tuzağı

FOMO (Fear of Missing Out), kişinin diğerlerinin deneyimlediklerinden eksik kalacağını hissetmesinden doğan endişe/korku, dijitalleşmenin ilk başladığı günlerden şu an geldiğimiz aşırı dijitalleşme halinde giderek daha sık kullandığımız ve konuştuğumuz bir duygu durumu.

 

FOMO, sadece stratejilerimize değil hedef kitle analizlerimize koyduğumuz, bizlerin de sevdiği bir tanım. Oldukça doğru bir içgörü, hedef kitleleri ve dijital evreni düşününce.
Fakat, dünyanın geldiği hale bakınca sadece hedef kitlelere biçebileceğimiz bir duygu durumu olmaktan çıktı. Artık tüm markalar için de söylenebilecek bir endişe haline geldi.

 

Tüketiciden markalara kayan FOMO duygusu

 

Yeni mecraların ortaya çıkması, var olan mecralardaki kullanım biçimlerinin değişmesi ve/veya eklenmesi markalarda FOMO’yu tetiklerken mecra bağımsız “var olma nedeni/fayda odağı (purpose), sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal sorumluluk” gibi kavramların her markanın ansızın gündemine gelmesi ve daha fazla konuşulması, özel günlerde de mutlaka varlığımızı göstermeliyiz telaşları FOMO duygusunun yalnız insana özgü değil, markalara ve yöneticilerine de özgü olduğunu kanıtlar duruma geldi.

 

Bugüne kadar, marka olarak tüketicilerin FOMO duygusunu nasıl ortadan kaldırırız diye kafa yorarken, pazarlama ve iletişim geleceği, farklılaşmanın yollarını bulabilmek ve daha etkili işler yapabilmek için artık markaların da bu duygu durumunu yenebilmesinin yollarına kafa yormamız şart oldu.

 

Tüketicilerde bu konuya belli bir oranda çözüm bulabilirken (Çünkü, marka ne verirse versin artık yetinmeyen, bolluktan daha seçici ve eleştirel yaklaşan bir kitleyle karşı karşıyayız); markalarımıza akıllıca ve doğru öneriler getirerek FOMO’yu yenmelerini daha rahat sağlayabiliriz.

 

Yapmış olmak için değil, anlamlıysa yapmak

 

“Çözüm önerisi ne” derseniz; aslında tek bir çözümü var, yapmış olmak için yapmamak; gerçekten marka için anlamlıysa ve karşılığı varsa yapmak.

 

Markalarımızın, “Rakiplerim başladı bile; e hadi biz de biz de” serzenişlerine, “ClubHouse marka için doğru mecra mı? Olmasak ne etkisi ne olur; olursak ne olur? Olacaksak gerçekten farklılaşmak için ne yapmak lazım? Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi?” sorularını ilk başta iletişim uzmanları olan bizim kendimize sormamız gerekir. Bu soruların cevabını kendimize verdikten sonra markalarımıza sorarsak doğru yönlendirmeleri yaparak karşılık verebiliriz.

 

“Her kez sürdürülebilirlik konuşuyor, biz de yapıyoruz. X marka ne güzel su işi yaptı, biz de bununla ilgili bir şey yapalım” brief’ini aldığımızda, “Sürdürülebilirlik konusu markanın kategorisinde nerelere, nelere yayılıyor, hangi alanları kapsıyor? Marka bu konuyla ilgili gerçekten ne yapıyor ve neleri yapmayı planlıyor? Sürdürülebilirlik iklimle ilgili bir konu değil sadece; bunun ötesinde sizde ne var? Bu işe ne kadar yatırım yapacaksınız?” sorularını sorarak ve tabii markanın da bunu bir reklam aracı ötesinde görmesini sağlayarak gerçek faydayı sağlayacak şekilde cevap verebiliriz.

 

“Kadınlar Günü’nde biz de bir şey söyleyeceğiz, cesur olalım, duruşumuzu koyalım” bakışını, “Bu marka kadınlara gerçekten nasıl fayda sağlıyor ve sağlayacak” konusunda markanın bakışının altını doldurmasını sağlayarak güçlendirmeliyiz ki çok daha anlamlı bir iletişime gidebilelim.

 

“Purpose stratejisine geçmeliyiz, bizim de bir purpose’mız olsun ve bunu her alana yayalım” yaklaşımı isteyen markalara; öncelikle “purpose vizyon/misyon değildir, sosyal sorumluk hiç değildir” diyebilmeliyiz. Purpose’ın sadece iletişime değil çalışanlardan iş yapış biçimine, fiyat yaklaşımdan mağazalara CEO iletişiminden reklama kadar, markanın nüfuz ettiği her alana, herkese ve her işe yayılması gereken bir durum olduğunu yılmadan anlatarak gerçek faydayı sağlayabiliriz.

 

Her mecrada varlık göstermek yerine markaya ve stratejisine uygun hareket etmek

 

Her mecranın bir dinamiği olduğunu, her mecrada varlık göstermek yerine markaya uygun alanları ve stratejileri belirleyebilir, markayı buna göre içerik üretmeye iterek değer yaratabiliriz.

 

İşin özü, FOMO’ya bizlerin de kapılıp her işe cevap vermek yerine, uzmanlığımızı ve deneyimimizi kullanarak gerçekten markanın ve dolayısıyla o markayla gönül bağı olan insanların faydasına olacak ve dikkatleri çekecek stratejiler ve öneriler getirmemiz boynumuzun borcu.

 

FOMO giderek artacak, o kesin; eğer markaları doğru yönlendiremezsek, değerli ve anlamlı olan her şey hijyen faktör haline gelip farklılaşmayan, ayrışmayan ve giderek anlamsızlaşan iletişim dünyasına gideceğiz ki öngörüm bu yönde, şimdiden ufaktan başladı bile.

 

FOMO yüzünden özünden kopan her marka, dokunduğu kişilerle bağını giderek zayıflatacak, çünkü her ne kadar markanın seslendiği kişilerde de FOMO olsa da bu kitle, markaların kendine yakışmayan ve taşıyamadıkları durumları görecek ve çabalarını takdir etmeyecek kadar akıllı.

 

Hepimize, markanın sağlığı ve canlılığını düşünerek çalışabilmeyi, bunu da korkulara ve endişelere esir olmadan, düşünerek ve planlayarak yapabilmeyi diliyorum.

Business Intelligence

Starcom Mediavest Group Business Intelligence, data analizi ve tüketici içgörüsü alanlarında hizmet veren SMG birimidir. Reklam yatırımıyla elde edilen değerin ölçülmesi ve maksimize edilmesini amaçlar.

Top